Bu rakama birçok açıdan bakabiliriz. Ama bugünkü bakış açımız, bir yıldan diğerine geçişimizi, 31 Aralık’tan 1 Ocak’a dönüşen döngüyü odak noktamız yapmış durumda.
İnsanoğlunun 300 bin yıl önce Homo Sapiens’e geçişiyle aktive olan neokorteks, düşüncelerimizin ifade bulmasını sağladı. Bu düşünceler, o günkü yüzyılın bilinç seviyesi ve gerçekliği çerçevesinde şekillenerek zaman kavramımızı, koronosu oluşturdu.
Ancak evren bizim lisanımızla ve kavramlarımızla işlemiyor. Evrende, yarın 2023’ten 2024’e geçmiyoruz. Tanımladığımız kavramlara körü körüne olan inancımızla, hakikatte işleyen zaman kavramından bihaber bir şekilde zamana tanıklık ediyoruz. Bir günden diğerine geçişe yüklediğimiz anlam, aslında ne kadar da manasız.
Yılbaşında yaşamı kutlamalıyız, sevdiklerimizle keyifte olmalıyız, hediyeler almalıyız, şık olmalıyız ve yanımızda olmayanlara kutlama mesajları göndermeliyiz gibi -meli ve -malı’larla donatmışız kendimizi. Oysa hakikatte, sadece bir gün bitiyor ve diğeri başlıyor. Başlayan gün – her gün bizlere sunulduğu üzere – boş bir kanvas ve çizilmek istenen bir resme ev sahipliği yapıyor. Aynı bugün olduğu gibi, yarın da sadece anlardan oluşan bir gün olacak aslında.
Sadece 31 Aralık’tan 1 Ocak’a geçerken değil, her gün kalpten sormalıyız kendimize:
- Bugün neye değer katmak istiyorum?
- Neye ve nasıl hizmet etmek istiyorum?
- Yaşama nasıl karşılık vermek istiyorum?
- Bugün kendimin hangi versiyonunu yaşama sunmak istiyorum?
Tercihlerimiz gerçekliğimizi yaratıyor. Her gün dünyada 7,9 milyar farklı gerçeklik tecrübe ediliyor. Her insan kendi hikayesinin kahramanı ve tercihleriyle kendi hikayesini yazıyor. Yaşamda karşımıza çıkanlar karşısında verdiğimiz tepkiler ve yaptığımız tercihler, Evrensel Yasalar’dan olan Etki/Tepki Yasasını tetikliyor. Vuku bulan karşısında yaptığımız tercih ve verdiğimiz karar yaşamda bir tepki zincirini tetikliyor. Başımıza gelenlere otomatik ve tepkisel bir reaksiyonla karşılık verdiğimizde başlattığımız enerji döngüsü, kuantumda bir olasılığı yaşama geçirirken, olanı bir nefes alıp mesafeden seyretme imkanı bulduğumuzda verdiğimiz karşılık ise yaşamda başka bir gerçekliğin yaratılmasına katkı sağlıyor. Ve işin en akıl almaz noktası, bu tercihler her anımızda, her nefesimizde yaşam buluyor. Her an, yaşam bize yönümüzü yeniden çizme imkanını sunuyor. Öylesine de şefkatli.
Hakikat yolundaki yol arkadaşlarımdan, hatırlatıcılarımdan sevgili İrem Orhon bunu çok güzel ifade ediyor;
Zihnimizdeki algıları, illüzyonları, yargıları – yani tepkiselliğimizin arkasındaki sebepleri – dönüştürdüğümüzde, kısacık da olsa, yaşama gözlemci konumundan bakma imkanı buluyoruz. Böylece, yaşamda başımıza gelene, önümüzdeki kişiye veya duruma bakarken zihnimizde uyanan (ve bir nebze de olsa yargılayıcı olan) düşünceler silsilesini yavaşlatma ve realiteyi olduğu gibi okumaya daha yakın olduğumuz anlara tanıklık etme imkanı edinebiliyoruz. İşte o iki düşünce arasındaki mesafeyi ne kadar çok esnetebilirsek, realiteyi o kadar net okuyabiliyoruz.
Evrenimizin bir başka yasalarından olan Vibrasyon Yasası ve Çekim Yasası’nın da ifade ettiği gibi, bizler duygularımız, düşüncelerimiz ve halimiz ile titreşen ve vibrasyon yayan varlıklarız. Hangi frekansta titreşiyorsak, o frekanstaki oluşumları da yaşamımıza davet eder hale geliyoruz. Minnetlerimizi sunmak, geçmişi bugünün bilinci ve geniş bakış açısı ile değerlendirmek ve erdemle anlamlandırmak, bir sonraki döngüye dair niyetlerimizi dile getirmek gibi ritüeller, yaşamımızda bireysel titreşimimizi arttırmamıza versile olan araçlar. Her içsel gözlem akabinde uyananlar ve sözlenenler, dile gelenler, bir sonraki döngünün frekansını ve açılımlarını da belirliyor.
Bizlere öğretilmiş Yeni Yıl kavramından bana geriye kalan ve kıymet verdiğim şey, sevdiklerimize ve ekosistemimize kendi konfor alanımızın ötesinde uzanma ve bir döngünün tamamlanmasıyla içimizde anlam bulanları, umutlarımızı ve dileklerimizi paylaşma arzumuz.
Ve işte benim, hepimiz için, en derin umudum, 2024’den dileğim…
Zihnimizin bize hükmetmediği, bizlerin onu işlevinin gerektirdiği konularda araç olarak kullandığımız günlerimiz daha çok olsun bu yeni döngüde. Zorlandığımız bir olayla karşılaştığımızda, daha çok nefesimizde ve merkezimizde kaldığımız anlarımız olsun. Yaşam bize çarptığında, geri çarpmak, öç almak için yanıp tutuşmayalım. Yaşamın sunduğu olayı düzeltme programı olarak görmeyi tercih edebilelim. Dönüp kendimize, işleyişimize, tercihlerimize yeniden bakalım ve yaşamımızı yeniden tasarlama cesaretinin içimizde olduğunu asla unutmayalım. Olanı, kendimizi ve bir diğerini kabul edelim, dersimize teşekkür edelim ve tekamül yolculuğumuzda daha bilinçli, farkında gelişelim. Yaşamı tercih edelim her gün, her an.
Evrensel yasaların bilincinde olarak yaşamı seyretmeye, realiteyi yakalamaya niyet edelim. Yaşam okulunda olduğumuzun bilinciyle, okulda bizlere eşlik eden arkadaşlarımızı daha bilinçli seçelim. Kendimizi olmak istediğimiz insanlarla ve frekanslarla donatalım. Hakikat yolunda bizlere eşlik eden yol arkadaşlarımız, candaşlarımız olsun bu yaşam okulunda.
Ve hiç unutmayalım ki, dünya saatiyle 2025 yılı geldiğinde, bizler bugünkü biz olmayacağız. İstesek de istemesek de, yaşamda vuku bulanlar karşısında dönüşeceğiz. Yaşama verdiğimiz karşılığın erdemiyle ya genişleyeceğiz ve ferahlayacağız ya da daralacağız. Yaratının bizlere vermiş olduğu en büyük yetkinlik olan tercih, bizlerin.
Yaşamda olan karşısında, yaşama hangi versiyonumuzu sunacağız?
Çözümün mü, sorunun mu parçası olacağız?
Sevgiyle sevgide kalın.
Eda
You must be logged in to post a comment.