Nasılsın?

Yasaklı sorulardan biri “nasılsın?” bu sıralar. Ne kadar ezbere yaşadığımızı anımsatıyor bana. Cevabının ne olduğunu bile bile sormaya alışmış olduğumuz bu soruyu bu dönem kullanmamayı bilinçli olarak seçiyorum. Ama yine de kendime sormadan edemiyorum işte. Nasılım ben?

En yüzeyde insani hisler azgın bir denizin dalgalarıymışcasına çarpıyorlar bana. Bu düşük frekansta titreşen hisler, bir o kadar da insani. Hepimize mahsus olan bu hisleri ben de yaşıyorum. Yaşamakta olduğumuz sürecin içinde ilk başta hissetiğim şok, endişe, üzüntü ve yasın ardından çaba, acizlik ve yetersizlik hisleri uyandı içimde. Ardından öfke, başkaldırı, isyan, ümitsizlik ve keder yüzünü göstermeye başladı. Hepimiz gibi ben de içimdeki fırtınada kayboldum, zaman geldi duruldum, yüzeye çıktım ve yine daldım o azgın his dalgalarının içine.


Böylesine ruhsal bir dalganın içinde olsam da derinlerde bir yerde, her zaman parlak ışığı ile varlığını hissettiren bir hisse de en derinden hakimim. Bedenim, tüm bu hislere rağmen, bir içsel biliş ve inanç içinde. Hakkikat penceresinden yaşama bakmaya özen ve emek veren varlığım tüm insani duygularının ötesinde içsel olarak biliyor; evrensel yasalardan biri olan sebep-sonuç yasasının devrede olduğunu biliyor,sistemde/yaradılışta hata olmadığını, insanlığın yepyeni bir evrenin içinden geçmekte olduğunu biliyor ve toplumsal uyanışı kolektif olarak yaşamamız için bazı olayların vuku bulduğunu kabul ediyor.


Yaşamakta olduğumuz bu sarsıcı hislerimizi, Tanrısal güçlerimiz ve erdemlerimiz ışığında birleşmek, üretmek, yaratmak, dönüştürmek ve katkı sağlamak için kullandığımızda zor da olsa yaralarımızı sarıp yaşama sarılacağımızı hissediyorum. Tüm bu gerçeklerin acı ışığı altında hâlâ birlikte bu dünyada cenneti yaratabilme gücümüze inanmak istiyorum.


Tüm bu duyguların yoğunluğunda kaybolduğum o anlarda yaşamdan ufak bir es alıp, içimdeki bilişi beslemeyi seçtiğim anlardan birinde bu kelimeler dökülüyor benden. Emeğimi, niyetimi, özenimi her şeye rağmen pırıl pırıl yanan umuda vermeyi seçiyorum. Tüm bu isyanın ve feryadın içinde yaşamın sert gerçeklerine verdiğim bu ufacık arada yaşamı ve yaratanı anmaya izin veriyorum. Yaşam okulunda yaşadığımız en sert derslerden birine dair yaptığım çıkarımları içselleştirmeye ve gelen bilinmeze erdemle alan açmaya özen gösteriyorum. İçimde uyananları gözlemeye fırsat tanıyor, kelimelerin benden akmasına izin veriyorum. İşte, tüm insani hislerin yanı sıra bir de bu içsel biliş ile titreşiyorum.


Bizleri çok önemli, uzun ve meşakkatli bir sürecin beklediğini öngörüyor, o dönemde etkin bir şekilde hizmette olabilmek adına kendi içsel sürecime de özen göstermeye vakit ayırıyorum. Ol’ma yolculuğumda bana yoldaşlık yapan insan algoritmamın gücü ile içsel dengemi koruyorum. Yüreğimde yatan inancı hissetmeme, derinleştirmeme vesile olacak araçları kullanıyor ve sohbetlere alan açıyorum. Kendi potansiyelini kapasiteye çevirmeye adamış bir kul olarak içimde olanları anlamlandırmaya ve dönüştürmeye özen gösteriyorum. Göreve çağrıldığımızda enerjimizin, umudumuzun ve inancımızın varlığının bizlerin en büyük kaynağımız olacağına inanıyorum.


Tüm karanlığa rağmen güneşin bulutların arkasında bizleri beklediğini biliyorum. O aydınlığa hep beraber gelişerek, gelişime fayda sağlayarak, oluşumuzla ilham olarak ve sevgiden işleyerek varabileceğimize inanıyorum. Yeniyi daha üst bir bilinç seviyesinden yaratabileceğimize inanıyorum ve fakat bunun için önümüzde çetrefilli bir süreç olduğunu da kabul ediyorum. Dünyaya örnek olacak bir sistemi, bir var oluşu bu kutsal topraklardan gelen bilgelikler ışığında yaratabileceğimize inanmak istiyorum. Belki de inanmayı seçiyorum. Ve bunun büyük bir sorumluluk getirdiğini de kabul ediyorum.


İlk olarak tüm halkımıza teşekkür etmek istiyorum. Ümitsizliğin içinde nasıl ümit yaratabileceğimizi, kenetlendiğimizde bir üst sisteme gerek kalmaksızın nasıl işleyebileceğimizi deneyimliyoruz hep beraber. Değer verme cesareti gösteriyoruz kolektif olarak. Sadece bu topraklarda yaşayan bizlerin değil, Dünyanın kalbi Türkiye’de Mezapotamya’da atıyor adeta. Ayrılıkları bıraktığımız, hepimizin aynı ırka ait varlıklar olduğumuzu anımsadığımız bir dönemden geçiyoruz yine hep birlikte. Bu dönemin sonunda uzun ve zor bir süreç bizleri bekliyor. Ve bu süreçte içsel dengemizi korumamız, olanı anlamlandırmamız, hizmet etmeyenleri dönüştürmemiz gerekecek.

Başımız sağolsun Türkiyem.

Bize bu dönemde olanı anlamlandırmamıza ve dengede kalmamızda iyi gelenler;

  • Love Mafia üyelerimizden sevgili Arzu Özev’in eşliğinde Anadolu için Şifa birliktelikleri kapsamında yaptığımız meditasyonlardan birini iletmek isteriz.
  • Sevgili İrem Orhon ile 1 seneyi aşkın bir süredir online olarak gerçekleştirdiğimiz Mucizeler Kursu’ndaki birlikteliğimiz depremin 4. gününe denk geldi, ve dersimizi olanı anlamlandırmak isteyen dostlarımıza açtık. İrem hanımdan sözlenenler bizlere inisiyatifi elimize alma gücü verdi, umarız sizler de faydalanırsınız.
  • Bu dönemde en kaybolduğumuz anların birinde sevgili Mor Alev’den gelen mesaj bizlere büyük resme bakmam konusunda ilham oldu.
  • Ülkemizde tarafsız haberleri bizlere ulaştıran Aposta’da yer alan Enkazın Siyaseti yazısı, hepimizin içinde uyananları, söylemek istediklerimizi bizler için sözlendirdi.

İnsan algortimamız ile bizlere ulaşan ve bu dönem bizlere hizmet eden platformaları sizlere özetlemek isteriz;

ahbap.org/bagisci-ol

akut.org.tr

https://www.ihtiyacharitasi.org

gofund.me/d5337627 (Boğaziçi Üniversitesi Yurtdışı Topluluğu (BOYUT)’un ODTÜ, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi ile açtıkları yardım kampanyası)

afetharita.com (yardım çağrılarını topluyor ve veriyi sahada kullanılmak üzere anlamlı, rafine hale getiriyor.)

deprem.io (deprem imece platformu. yardım almak ve yardım etmek isteyenleri buluşturuyor)

depremihtiyac.com (depremde etkilenen kişilerin yakınları tarafından verilen duyuruları, erzak ve ihtiyaç taleplerini tek bir yerde toplayan “dijital pano”)

web.itu.edu.tr/sariero/dinleme.html (enkaz dinleme uygulaması)

kanver.org (kan bağışı)

otelz.com/tr/gecmisolsunturkiyem (depremzedelere destek olan otel ve konaklama tesisleri)

kalacakyer.org (depremden etkilenenler için toplanma alanları, tesisler, oteller ve gönüllü evleri gibi yerleri gösteren dijital harita)

misafirol.org/ (depremzedeleri evinde misafir etmek isteyenler ilan oluşturabiliyor)

yakinimibul.net (yaralanan vatandaşların hangi hastanede olduklarını bulabilmek için internette paylaşılan hastane verilerini derliyor)

misafirogrenci.org (10 ilimizde yaşayan öğrencilerin yılın ikinci yarısında tam burslu olarak öğrenim görmelerini sağlamak için oluşturulmuş sosyal sorumluluk projesi)

deprembot.com (lokasyon paylaşılınca yakındaki yardım noktaları çıkıyor)

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı e-devlet üzerinden koruyucu aile talebinde bulunabiliniyor

afetbilgi.com (ODTÜ’lü öğrencilerin yaratımı olan işlevsel bir arayüz)

fonzip.com/haytap/bagis (Haytap depreme maruz kalmış hayvanları kurtarıyor)

topraktantabaga.com.tr/ (Topraktan Tabağa Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nden satın alınan gıdaların deprem bölgesine gönderildiği kampanya)

askidayemek.net (Askıda yemek sistemi ile deprem bölgesine düzenli olarak hazır yemek gönderimi yapan maddi bağış kampanyası)


10-9-8-7-6-5-4-3-2-1 Nice Mutlu Yıllar Olsun!

31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan o bir dakika içinde neler değişiyor?

Bir günden diğerine her gün geçiş yapan bizler öğretilmişlikleri sorgulamaya dair içsel direncimiz neticesinde işte bu bir günden diğerine geçtiğimiz o bir saniyeye ne çok anlam, ümit, niyet yüklüyoruz… Halbuki her gece oluyor bu. Her gün güneş doğuyor, döngüsünü bizlere ve yaşamakta olduklarımıza aldırmaksızın tamamlıyor ve batıyor. Sistem mucizevi bir şekilde aksamadan her gün işliyor. Her gün ümitlerimizin tohumlarını dikmemiz, içinde yaşamak istediğimiz gerçekliği yaratmamız, bir parça daha özümüze yaklaşmamız için imkanlar sağlıyor bizlere. Aldığımız her nefes şimdi burada, anda olmamızı anımsatmak için bizlere yaşam üflüyor. Ve bizler, bir mucizenin içinde, bir mucize olarak var olduğumuzu anımsamaya ne yazık ki yeterli an ayırmıyoruz ki, bir yıldan diğerine geçerken böylesine heyecanlanıyoruz.

Belki de doğadan kendimizi bu kadar ayrı görmemiz evrensel yasaları fark etmemeksizin yaşamımıza devam etmemize sebep olan. Bundan dolayı belki de 4,6 milyar yıl önce meydana gelmiş olan bu yer küre üzerinde yaklaşık 6 bin yıl önce krallıklar, dinler ve para kavramı ile kulların kurguladığı dünyaya sorgulamadan “peki” diyor olmamız. Büyük bir ekosistemin parçası olarak uzayın derinliklerinde varlığını sürdüren gezegenlerden birinde nefes alıp veriyor olduğumuzu unutmamız. Bu yer küre üzerine vakti zamanında kullar tarafından çizilmiş olan sınırlar arasındaki toprak parçalarına ülke diyor olmamız, yaratımlarımızı hala eski değer kavramı ile ölçüyor olmamız ve bir saniye ile gerçekliğin değişebileceğine inancımızla tüm yaşamsal arzularımızı yepyeni bir yıldan bekliyor olmamız.

Halbuki doğaya yaklaştıkça, doğanın bir parçası olduğumuza uyandıkça öğretilmiş olanları sorgulama arzumuz da derinleşmeye başlıyor. 21 Aralık Nardugan anlam kazandıkça, karanlığın aydınlığa izin verişini deneyimlemeye başlıyor insan. En karanlık günlerden geçen ruhumuz günlerin uzamaya başlamasını hissettikçe ümide uyanmaya başlıyor yine. Kendimizi derin dinleyebilmemiz için bizlere yaradılışın hasat dönemi akabinde sunduğu bu karanlık günler, 21 Aralık’ın akabinde baharın, uyanışın, bereketin, üretimin ve ümidin habercisi olmak üzere güneşe ve ışığa alan açıyor yaşamlarımızda. İşte bu yüzdendir bir yıldan diğerine geçerkenki neşemiz, hafifliğimiz ve ümidimiz. Güneşin yaşamımızda yeniden varlığını derinden hissettirmesinin müjdecisidir yeni yıl. Günler uzamakta ve ilkbahar yaklaşmaktadır. İçimizde hissettiğimiz bu ümit, yaşamımıza dönüp bakmak, tüm yaradılışın gelişmemiz için sunduğu olanakları nasıl değerlendirdiğimize dair içsel bir gözlem yapmak, sevdiklerimize uzanıp dokunmak, aldığımız nefese ve ana minnetimizi sözlendirmek için bizlere imkan sunuyor.

İşte bu yaşamı birlikte kutlama hissi evlerimizi, yuvalarımızı ve kalplerimizi sevdiklerimize, ailemize, ekosistemimize açıyor olmamıza sebep. Kolektif olarak tüm ümitlerimizi, özlemlerimizi, niyetlerimizi paylaşmamıza sebep.

Ve işte aynen bu sebeple yazıyorum bugün bu satırları, adet yerini bulsundan da öte, derin bir minnetle. Yaşamın akışına teslimiyette olan, geleni erdemle anlamlandıran, yaşamı hamd olsun bakış açısı ile kucaklayan siz sevgili yol arkadaşlarımın varlığına minnetle. Aldığım nefese, benden sözlenmek isteyenlere, güneşe, insanlığımıza, inanca ve ümide minnetle.

O zaman varsın 10-9-8-7-6-5-4-3-2-1 olsun.

Bu gezegende ikamet eden 8 milyar insanın 31 aralık günü boyunca yarattığı inanç titreşimi bütüne hayırlı olsun.

Sevgide, değerde, anlamda, sağlıkta bereketi ile gelen bir yıl olsun!

Derinden bağlandığımız, sevgiyle yaşamı ve diğerini kabulde olduğumuz, yaşamımızda anlam bulduğumuz birlikteliklere dahil olduğumuz ve sağlıkla işlediğimiz bir sene olsun!

Bugünün farkındalığı, minneti, umudu bu sene boyunca her nefesimizde olsun!

Bir’likte birlik içinde bir sene olsun!


Bu yaşam kendin olabilmen için tek şansın…

Bugün içimde sözlenmek istenenleri yazmaya oturduğum anda Taksim’deki patlamanın haberi geldi. Haberin hemen akabinde ise dahil olduğumuz uluslararası gruplardan mesajlar gelmeye başladı. Dünya çapından dostlar şehrimizde yaşanan bu düşük bilinç gerçekliğine dair endişelerini ve dileklerini dile getiriyorlardı. Neredeyse 2023 yılına girmekte olduğumuz bu dönemde hala böylesine düşük titreşimli gerçekliklerin vuku buluyor olması, bazı ruhların böylesine karanlık duygulara kendilerini teslim ediyor olmaları, beni en derinden üzen. Ve belki de bugün benden sözlenmek istenenlerin sizlerin kalplerinize daha hızlı ulaşmasına vesile olacak olan da bu.

Sözlerime bu boyuttaki yaşamdaki en büyük gerçeklikle başlamak istiyorum. Hepimiz bir gün öleceğiz. Süreyi uzatmaya dair çabamıza rağmen, bir gün, her birimiz bu bedende yaşamakta olduğumuz gerçekliğe veda edeceğiz. Tüm maddesel kazanımlarımızı ardımızda bırakarak gönlümüzün hafifliğini alıp gideceğiz. Geriye sadece gönülden yarattığımız derin bağlar ve içtenliğimizin yarattığı hisler sevdiklerimize bir anı olarak kalacak. Bizlere bu boyutta, bu gezegende, yaşamı deneyimlememiz için verilmiş olan bu bedene bir gün veda edeceğiz. Dünyaya geldiğimiz anda aldığımız ilk nefes ile, (zamanı belirsiz olmakla beraber) kesinlikle bir an vereceğimiz son nefesimiz arasında, bu boyuttaki gerçekliğimizin hakkını ne kadar veriyoruz? Bireysel potansiyelimizi kapasiteye çevirmeye ne kadar niyet ediyoruz? Kaçımız bu niyetle yaşamımıza düzenli alıştırmaları dahil edip, niyetimizi gerçekleştirmeye dair yola çıkıyoruz?

Sistemler dönüşüyor, dünya değişiyor. Bu gerçeklikte kanıksanamaz. Yaşamda hiçbir şey aynı kalmıyor. Aynaya bakarken gördüğümüz yüzümüz bile gün geçtikçe değişiyor. Bugün yüksek bilinci konuştuğumuz, bizlerden saklanmış evrensel yasaların ve gerçekliğin gün yüzüne çıktığı inanılmaz bir enformasyon çağının ortasındayız. Tekâmül yolculuğuna geldiği bilincini idrak edenlerin, kendi potansiyellerini kapasiteye çevirmek için verdiği emeklerin yanı sıra hala savaşlardan, bombalı saldırılardan, canı yanmış olanın can acıtma arzusu ile tetiklenerek harekete geçtiği düşük bir bilinçten de bahsedebiliyoruz. Çünkü burası düalitenin hüküm sürdüğü bir dünya. Aydınlık arttıkça karanlıkta o kadar hırslanıyor. Ve fakat, bildiğim bir şey var ki, aydınlık sadece titreşmekte olduğu frekans seviyesi sebebiyeti ile, karanlıktan daha fazla etki yapma potansiyeli taşıyor. Duygu seviyelerimiz bedenimizden frekans olarak çevremize etki ediyor ve benzeri frekansta titreşenler birbirine çekiliyor. Ve birlikten güç doğuyor. Sonuçta bizler birleşip hareket ettiğimizde bu gezegende sonsuz bir etki yaratma yetisine ve potansiyeline sahip olan yegane varlıklarız.

Ya geçmişten gelen yargıları, bizlere dikte edilmiş olan var oluş ve işleyiş yasalarını, korkuyu ve kontrolü kabul edecek ve istemesek de, yaşama ve insanlığa olan vaz geçmişliğimizle, karanlığın distopik bir gerçek yaratmasına destek vereceğiz. Ya da birlikte Utopianın yaratımına geçeceğiz. Ve evet. Ne yazık ki arası yok. İnsanlık olarak çok uzun zamandır arafta dans ediyoruz. 4,6 milyar yıllık bir gezegende sadece 6,000 yıl önce bizlere krallıklar, dinler ve paranın sisteme girmesi ile dikte edilmiş olan gerçekliği kabul edip, ufak yamalarla düzenleyip yolumuza devam ediyoruz. Biliyorum Utopia çok hayalperest geliyor ve denemişliklerin hiçbirinin olumlu sonuçlar vermediğine dair bin bir çeşit senaryo ve görüş var. Ve işte belki de beni en çok üzen, en büyük hayal kırıklığına uğratan da insanlığın bu boş vermişliği ve kendi içinde barındırdığı yaratanın parçacıklarını görmezden gelmesi.

Her birimizin potansiyele inandığımızı biliyorum. Bu potansiyeli en azından kendi yavrularımızda görüyor, deneyimliyor ve arzuluyoruz. Onlarda gördüğümüz potansiyeli onların da görmelerini ve gerçekleştirmelerini ne kadar da gönülden arzuluyoruz. İşte yaratan da aynı ümitle bizlere bakıyor. Kendi potansiyelimizi gerçekleştirmemiz için geldiğimiz bu yaşam okulunda, tekâmül sürecimizde, erdemle yol almamız, kapasitemizi gerçekleştirmemiz, yaşama geldiğimiz bu bedenin ve hikayenin hakkını vermemiz için ümitle bizlere bakıyor. Mevlana’da, Gandi’de, Mother Teresa’da ve diğer içindeki kutsal sese kulak verme cesaretini göstermiş olan nice canda var olan kapasitenin bizlerde de potansiyel olarak var olduğunu anımsamamızı ve keşfe çıkmamızı istiyor. Ve sabırlı da. Ajandası yok. Bu simülasyonun içinde bütün yaratımı bize bırakmış. 8 milyar öğretmenle bizleri bu gezegene bırakmış ve sevgili İrem Orhon’un deyimi ile birbirimize çarparak kendimizi deneyimleyip, anlamamız ve gerçekleştirmemiz için bizlere her gün, binlerce, olanak sunuyor. Gezegenimizin de bir ajandası yok. Dünya’nın sonu gelirse onun umurunda bile olmaz. Uçsuz bucaksız evrende var olan nice solar sistemin birinde yer alan gezegenlerden biri sadece. Asıl soru, bu gezegende ikamet eden biz insanlara ve ekosistemimize ne olacak?

Yeni bir yaklaşımın, yöntemin, anlayışın ve işleyişin gerekliliği kaçınılmaz. Ya bütüne hizmet eden, üst bilinçten işleyen yepyeni sistemleri yaratacağız, ya da günümüzü kurtarma yalanı altında kararsızlığımız, inançsızlığımız ve kıtlık bilincimiz ile hiçbirimizin istemediği bir gerçekliğin yaratımına onay vererek, katkı sağlayacağız. Ya içimizdeki gözlemciyi uyandıracağız ve kendimize, işleyişimize, “evet” veya “hayır” dediklerimize, tetiklenip verdiğimiz tepkilere, karanlık yanlarımıza ve yaralarımıza daha derinden bakacağız, ya da böyle geldi böyle gider inancımızla 7 nesil sonrasına hiç de hoş olmayan bir gerçekliği miras bırakacağız.

Gözlemci konumuna geçmek bu döngüyü kırmanın yegâne yolu. Gözlemci konumuna geçtiğimizde kendimiz diye nitelendirdiğimiz maskelerimizin, kimliklerimizin ve yargılarımızın ötesinde yaşamı ve kendisini gözlemleyen tarafsız bir gönül gözünün farkındalığı uyanmaya başlıyor. Kendimiz ve kararlarımız ile yüzleşme cesareti gösteriyoruz. Gözlemleme yeteneği, bizlere “dünya gerçekleri” illüzyonu altında öğretilmiş olan kibrimizden, içsel açlığımızdan, fırsatçılığımızdan ve egomuzdan işlediğimiz anları yakalama ve yakaladıkça da zamanla değiştirme imkânı sunuyor. Bu gözlem deneyimi sonunda ya verdiğimiz tepkiler, attığımız adımlar zaman içinde dönüşmeye başlayacak ya da ne yazık ki vicdanımız ve egomuz arasındaki bu uyumsuzluk bedenimizde büyük tahribat yaratarak bizleri hasta edecek. Vicdanımıza rağmen günümüzü kurtarmak adına verdiğimiz kararlar, biz farkında olsak da olmasak da, bedenimizin içinde yarattığı titreşim sebebi ile bizleri yiyip bitiriyor ve hastalıklar olarak kendini gösteriyor.

Böyle geldi böyle gider bakış açısı ile yaşamımıza devam edebilir ve tekâmül sürecini görmezden gelebiliriz pek tabi ki. Ve fakat, bir sonraki yolculuğumuzda nasıl bir gerçeklikte bedenleneceğimize dair hiçbir fikrimiz ve/veya etkimiz yok. Bu boyutta bizlere bahşedilmiş olanlar önümüzdeki yaşamda ulaşımımız dahilinde olmayabilir. Bu yaşamda yüzeysel keyifte var olmayı tercih eder, uyanma sürecimizi bir sonraki yaşamımıza ertelersek, o yaşamın bu yaşamdan çok daha şefkatli olacağını kim söyleyebilir ki? Bu bağlamda, Mahatria’nın sözlerini anımsamamızı öneriyorum; “Bu yaşam kendiniz olabilmeniz için sizlere sunulmuş yegâne şans. Lütfen kendinizi teğet geçmeyin.” diyor. Kendimize, iç sesimize, vicdanımıza rağmen işlemeye ve üretmeye devam edersek bu yaşamda potansiyelimizi kapasiteye geçirme şansımızı kaybetmiş olacağız. Gün bugün. Ya uyanacağız ve sistemin dönüşmesi için bilinçli, erdemli, vicdanlı ve yapıcı tercihler yapacağız, ya da gelecek nesillere karanlık bir dünya bırakacağız. Ya inançsızlığımızla ve vaz geçmişliğimizle, at gözlüklerimiz ile, günümüzü kurtarmaya odaklı yaşamaya devam edeceğiz, ya da elimizden gelenin en iyisini yapmaya niyet edeceğiz.

Gün bugün, tercih her birimizin içinde, vicdanımızda bizleri bekliyor.

Sevgiyle kalın.


Zeytin Ağacı

Sevgili dostlar,

Bu kutsal topraklarda yaşayan bizler gibi bende uzun bir bayram ve akabinde yaz rehavetinin içinde bu satırları yazmaya başladım. Niyetim, son 3 senedir yapmakta olduğum gibi, ülkemizin eşsiz Ege kıyılarında iken içimde uyananlara tanıklık etmek ve kolektife şifa olması niyeti ile sizlere ulaştırmaktı.

Normalde kelimeler hızlıca dökülür benden. Kelimelerimden öte içimde uyananların yarattığı hislerin ve farkındalığın ulaşmasına niyet ederek, gelenin bana ve benden ötesine şifa olacağına ümidimle hızla paylaşırım dökülenleri. Bu dolunay ve onu izleyen yeni ay döngüsünde içimde uyananları bir nebze daha derin bir gönül gözü ile anlamlandırma ihtiyacında olduğumu hissettim, normalde içimde var olduğunu bile bilmediğim bir sabır sürecine girdim.

İşte bu içsel sorgulama ve yüzleşme sürecinde, geçmiş jenerasyonlar tarafından imkansız diye nitelendirilenin yaşamda vuku bulması ümidi ile çıkmış olduğumuz yolculuğumuzu bile sorguladığım dönemler oldu. Şükür ki akıntıya karşı kürek çekerken sevgili Love Mafia uzmanlarımız ve dünya çapında aynı amaca birlikte katkı sağladığımız diğer sosyal kabilelerimizin varlığı yaşadıklarımızda ve sorguladıklarımızda yalnız olmadığımızı her an derinden hissettirdi bizlere. Evet süreç belki hepimizin beklediği ve ümit ettiğinden daha yavaş gelişiyor gibi gözüküyor olabilir ama yine de ülkemizde belki asla gerçekleşmeyeceğini düşündüğüm açılımlara da tanıklık ediyoruz. Materyal gerçeklik bizlere gidişatın vehametini fısıldamaya, içimizdeki endişeyi ve pesimist bakış açısını beslemeye devam ederken, Love Mafia olarak bizler vazifeye çıkmış bir kulun bilinci ve inancı ile “başka bir dünya mümkün”ü fısıldamaya devam ediyoruz. Bu derin inançta çoğunlukla kalabilmemizde yegane aracımızın ise bizlere öğretilenleri sorgulamak ve hafızayı bırakmak olduğunu biliyoruz.

Yaşamı doygun yaşamanın anahtarı, hepimizin en zorlandığı konu olan, önyargılarımızı kırmamızdan geçiyor. İyi ve kötü zihnimizdeki düşüncelerin ve hafızamınızın yarattığı bir yanılsama, bizlere öğretilen yargılar doğrultusunda zihnimizin yarattığı bir illüzyon aslında. Bir illüzyon çünkü kendi bakış açımızın yaşamdaki yansımasını algılıyoruz sadece ve beklentilerimizi de bu doğrultuda şekillendiriyoruz. Gözlerimizle görebildiğimizi farz ettiğimiz olaylara dair zihinsel yarattığımız hikayeler akabinde içimizde uyanan, kendi yargılarını haklı çıkarmaya çalışan fikirlerimiz bizlerin yarattığı bir illüzyon.

İllüzyondan çıkmak ise yaşam olarak tecrübe etmekte olduğumuz bu okulu sadece deneyim, öğrenme ve gelişme yolculuğu olduğu bilinci ile değerlendirdiğimizde mümkün oluyor. Zorlayıcı bir tecrübe yaşadık, ön yargılarımızı kıramadık ve dersimizi öğrenemedik mi? O zaman yaşam bizlere, tekamül sürecimizi gerçekleştirmemiz adına daha güçlü bir dersle geliyor. Yaşamın en büyük amacı ve niyeti yaşam. Ve yaşamı ancak tecrübelerimizle deneyimleyebiliyoruz, ilişkilerimizle ve verdiğimiz tepkilerimizle de kendimizi daha iyi tanıma imkanı ediniyoruz. Olabileceklerden korkup yaşama cesaretle adım atmadığımızda hem kendimizi teğet geçiyoruz, hem de illüzyonda kalarak yaşamı dolu dolu yaşama imkanından kendimizi alıkoyuyoruz. Ölümlü olduğumuz gerçekliğini bir kere kabul ettiğimizde ise doğumda aldığımız ve ölüm esnasında verdiğimiz o iki nefes arasındaki vakti neşe, keyif ve coşku ile geçirmek için elimizden geleni yapmaya başlıyoruz.

Benim bireysel olarak geçmekte olduğum bu süreçte yalnız olmadığımı biliyorum. Kolektifte gerçekleşmekte olan bu açılımdan hepimiz payemizi alıyoruz. Hızına tanıklık etmekte olduğumuz kolektif değişim ve dönüşüm döneminde kendimizden başlayarak yaşama yeni başlayan zihniyeti ile bakmamız gerektiğinin farkındalığı ile hepimiz kalıplarımızdan ve yargılarımızdan arınma yolculuğundayız. Hepimiz için zorlayıcı olan bu süreçte içsel direncimizle ve “comfort zone” diye nitelendirilen rahatlık alanımızla yüzleşmemiz gerekiyor.

Kolektifte gerçekleşmekte olan bu dönüşümü Türk film sektöründe bile deneyimleme imkanı ediniyoruz. Gözle görünenin ötesinde vuku bulan bir gerçekliğe dair başka bir olasılık göz kırpıyor bizlere. Netflix’de yayınlanan;

  • Aşkın Kıyameti’nde (Doom of Love) bu topraklarda gerçekleşen bir inzivayı izledik hep beraber. İlk defa kolektife kendi lisanımızda ulaşan bir filmde yargısız bir şekilde yoga, meditasyon ve mantraları gördük ekranlarımızda.
  • Zeytin Ağacı’nda (Another Self) atalarımızdan gelen hikayelerin bizlerin duygusal bedenimizde yarattığı yaralara ve Aile Konstelasyonu “Family Constellation” gibi kıymetli içsel uygulamaların döngüleri dönüştürme yetisini bizlere teslim ettiğine kolektif olarak tanıklık ettik.

Dileğim o ki, bu yeni yapımlar dünyanın bilincinde sıçramaya vesile olsun, yıllardır birikmiş olan ön yargılar kırılsın, mesafeler kapansın, gönüller kavuşsun. Ve bu kavuşma ilk bizlerin gelmeyi tercih ettiğimiz ve bizlere yaşam veren anne ve babamızla başlasın. Biz, doğduğumuz bu topraklarda, tanrısallaştırılmış ebeveyn modeli ile büyütüldük. Ne yazık ki, kendilerini ulvi niteliklere sahip bir varlık olarak göstermeye ve konumlandırmaya kodlanmış bu geçmiş jenerasyonların hikayelerine dair çok az bilgi var elimizde. Özellikle ben ve benden önceki jenerasyonlar olarak bizler ebeveynlerimizi neredeyse hiç tanımıyor, kendi yaptığımız yüzeysel araştırmalarla onların gerçekliklerine anlam vermeye çalışıyoruz.

İlk aşklarını, gönül kırklıklarını, kırgınlıklarını, hayal kırıklıklarını, kırılganlıklarını… kısacası gerçeklerini bilmediğimiz, dinlemediğimiz bizlere yaşam veren bu kişileri anlamayı beceremiyoruz. Resmi bütünsel görüp onları kendi kaplarında değerlendiremiyor, kendi yargılarımız, hafızamız, anılarımız dahilinde algılamaya çalışıyoruz. Anne babalarımız ve atalarımızın yolculuklarını bütün gerçeklikleri ile bilmediğimizde ise kendi döngülerimizi aşamıyor, bizlere yüklenen yargıları kırıp yaşamda kendimizi özgürce, bütünümüzü severek ve kabul ederek gerçekleştiremiyoruz. Halbuki yaşam bizlerden kırılgan olmamızı bekliyor. Kırılganlıklarımızı kucakladığımızda ve kendi şeffaflığımıza izin verdiğimizde ise kalbimizde büyük bir açılım oluyor, öteki diye nitelendirdiğimizi bütünsel varlığı ile hissetme imkanı ediniyoruz. Böylece yaşamın hazinesini ve mucizelerini tecrübe edebiliyoruz.

Biliyorum ki bizlerin ebeveynlerinden bu netlikte, kırılganlıkta ve açıklıkta hikayelerini dinleme imkanı edinemeyeceğiz. Ve fakat, gelecek nesilleri bizlerin taşımakta olduğumuz yüklerden alıkoymak istiyorsak, bizlerin de kendi hikayelerimizi tüm gerçekliği ile onlarla paylaşma sorumluluğunu kabul etmemiz gerekiyor. Ve evet, belki de çocuklarımız ile paylaşmak zor gelse de aşklarımızı, gönül kırklıklarımızı, kırgınlıklarımızı, hayal kırıklıklarımızı, kırılganlıklarımızı… kısacası gerçeklerimizi kendileri ile şeffafça paylaşmamız gerekiyor. Ve böylece, onların da bizleri kendi hikayelerimiz dahilinde bütünsel kavramalarına vesile olabilecek ve bu yaşam oyunu içerisinde kendilerini gerçekleştirmelerine imkan sunabileceğiz.

Umuyorum ki bu yeni bilinç seviyesinde, hayat yargılarımızın ötesinde sevdiklerimizle yüzleşme, dinleme, hissetme ve kendi hikayesi dahilinde sevdiğimizi görme imkanı sunsun bizlere. Ve böylece, onlardan fark etmeden aldığımız, bilmediğimiz ve var saydığımız hikayelerinden gelen yükleri bırakalım. Onların kendi hikayeleri ve kodlamaları dahilinde ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını kabul edelim. Bizlerin bu yaşama gelmemize vesile olmuş olan hikayeleri ve tercihleri için onlara teşekkür edelim. Ve unutmayalım ki, atalarımızla yapmaya cesaret edeceğimiz bu şifalandırma bolluk ve bereketin de anahtarı. Belki bu yüzyılda ütopyayı konuşma cesareti göstermemiz de kendimizi şifalandırmaya dair atacağımız cesur adımlardan gelecek.

Önce kendimizi bağışlayalım, hata diye nitelendirdiklerimizin yaşam okulunun tecrübeleri olduğunu kabul edelim. Atlatamadığımız, yargıladığımız olayların bizlerin zihinsel kurgumuz, yarattığımız inanç sistemleri olduğunu fark edelim ve illüzyonu beslemeyi bırakalım. Çözümsüz görünen döngülerin ötesine geçmek için önümüzdekini kendi hikayesi dahilinde değerlendirip, olduğu gibi kabul edelim. Vedalaşalım kırgınlıklarımız ve hayal kırıklıklarımız ile, sonlandıralım bize ağır gelen bu döngüleri.

Özgürleşelim ve işte o noktadan sonra da hadi gelin başka bir var oluş yaratalım bu yerküre üzerinde. Ve unutmayalım ki, dışarıda görmek istediğimiz değişim önce kendimizden başlıyor. Biz değişirsek dünya değişir. Kendi hikayemizi dönüştürmemiz için ise içimize bakmamız, kendimize ayna tutmamız, yargılarımızdan arınmamız ve kendimizi tüm kırılganlıklarımız ile kutlamamız gerekiyor.

İnsan denen en üst teknolojiyi kutlama, hakkını verme ve yaşama gelişini onurlandırma zamanı şimdi.

Sizleri 10 Ağustos Çarşamba günü saat 21:00’de Zoom’da gerçekleştireceğimiz birlikteliğe davet etmek isteriz. Joint Idea & Life Works Labs ve Love Mafia’nın kurucu ortaklarından olan ben (Eda Çarmıklı), Psikoloji Yüksek Lisans programında Aile Konstelasyonu’nu tez konusu edinmiş olan sevgili Love Mafia üyemiz Psikoloji Uzmanı Hande Akın ile bu uygulamaya dair merak ettiğimiz soruları yanıtlayacağız.

Zoom linkimiz

Sizleri aramızda görmekten keyif alacağız.


Hamdolsun

(Please scroll down for English version…)

Sevgili yaşam, evrensel sistem, 

Bugün benim doğum günüm ve ben sana gönülden teşekkür etmek istiyorum. Bana sundukların, gösterdiklerin, tanıklık etme imkânı sağladıkların için minnetlerimi iletmek isterim. Senin yüceliğini içimizde derinlerde biliyor ve hissediyor olmanın yanı sıra, sistemin büyüsünün yaşamdan yansımasına tanıklık etme imkânı sağladığın için, bana yaşama olumlu açısından bakabilen bir gönül ve gözler verdiğin için senin erdemin karşısında saygı ile eğiliyorum. Yaşama inancım çok derin zannederken, daha da derine inebileceğimi deneyimliyorum her an sayende. 

Yaşamdaki her şeyin bir frekans olduğu bilgisiyle, yaşanan her şeyin bir döngüsü olduğunun da kabulündeyim. Her inişin bir çıkışı var, görmesek de her fırtınada bulutların ardında parlayan bir güneş var. Ve aynı işte böyle, bizlerin içinde de tüm öğretilenlerin, kalıpların, yargıların ötesinde yaratandan, sistemden parıl parıl parlayan bir parça var. Bizlerin kendisine dönüp bakmamızı, varlığını hatırlamamızı isteyen bu parça ne yazık ki kimi hikayelerde, ruhlarda, bulutların ardından gün yüzüne çıkamadan yaşam döngüsünü tamamlayabiliyor. Kaybolan ruh kendisini bulamıyor, öfkesine, kinine, kendi zihninde yazmakta olduğu hikayesine sıkı sıkıya tutunuyor ve son nefesine kadar da içinde parıldayan parçaya dönüp bırakamayabiliyor. Evet, her birimizin bireysel tercihimiz ve özgür irademiz olduğunu kanıksayamayız. Yaşananlarda erdemi görüp, kendi kalıplarını yumuşatmayı, kabını genişletmeyi ve illüzyondan uyanmayı tercih edenlerin yanı sıra, uyanmaya ve/veya nefsini ehlileştirmeye teşebbüs edemeyen, kendi illüzyonunda kaybolmayı tercih edenler de oluyor ve olacak yaşamda. 

Ve fakat, çoğunluğun beklentisinin ve öngörüsünün ötesinde duruma ayan, gözlerini yaradılışa açan ve mutlak gerçek çerçevesinden bakma cesaretini göstermeye niyet eden, egosuna ve nefsine hükmedebilen ve ışığa sıçrayan varlıklar da bu yaşamda. Bizlerin yaşama, sisteme, yaradılışa inancımızı pekiştiren bu hikayelere, eğer gönül kulağımızı oraya çevirirsek, her gün tanıklık etmekteyiz. Ve işte o an ellerimiz kavuşuyor göğsümüzün önünde, saygıyla başımızı önümüzdeki ruha eğiyoruz ve minnetle kabul ediyoruz. Bir ruhun kendine attığı adımı kutluyoruz, yaşamın kudretine inancımızı derinleştiriyoruz. Bir döngünün kapanmasını izlerken yeni bir hikâyenin yeşereceği bu yepyeni yolculuğa dair heyecan ve ümit hissediyoruz. 

48 yıllık yaşamım boyunca gelen her şeyin hayrımıza geldiğine dair kendimi eğitmek ve yaşamı olduğu gibi kabul etmek için çok büyük bir niyetle emek verdim. Ve sağ olsun yaşam da, bana ve sevdiklerime, tekâmül yolculuğumuzda döngülerimizi tamamlama ve dönüştürme imkânı edinebilmemiz için yaşanması gerekenleri sundu ve sunmaya devam da edecek. İşleyişi ile uyanışımıza hizmet etmeye devam ediyor. Kendisine minnettarım ki gelenlerin her birinde şefkatini de hep hissettirdi. Onun parçası olan kendime ve beraber gelişmeyi seçtiğim sevdiklerime de geleni anlamlandırma arzusu ve cesareti verdi. Bu küçücük bedende Eda olarak bedenlenen ruhumun gelişim ve dönüşüm yolcuğuna dair içsel inanç verdi, kendisi olarak var olma cesareti göstermesi için güç verdi. 

Bu bedende, bu yüzyılda, bu dönüşümün ortasında, bu topraklarda BEN olarak kolektife hizmet etme imkânı sağladığı için yaradılışa minnettarım. Mucizeye tanıklık etme imkânı edindiğimiz bu kutsal dönemde, uyanışa katkı sağlayarak kuantum gerçeklikte var olan sonsuz opsiyondan mümkünse en ütopik olanını yaşama geçirme imkanımız olduğunu hissediyorum. Ve bu farkındalığın bizlere sonsuz bir sorumluluk yüklediğini de biliyor ve bunu da kabul ediyorum. 

Işığın ben olduğumu hep hatırlamamı diliyorum bu yaşımda da. Bu bedende, bu gezegende kalan zamanımı kolektifin uyanışına ve bütüne katkı sağlamaya adamış olmanın verdiği iç huzurla, merakla insanlığımızın bir sonraki evresinin belirmesini bekliyorum. Onun şekillendirilmesi için bütün kalbimle hizmet ediyorum. 

Yaş 48. Yeni gerçeklikte, daha yolun yarısı bile değil. Sistem takdir ederse, önümde bir bu kadar daha yaşam var. Ve ben, heyecanla, ümitle ve inançla anda yaşamaya ve akışa olurken, önümüzdeki 48 senenin keyfini çıkarmaya, yaşamı içime çekmeye, dönüşmeye ve dönüştürmeye niyet ediyorum. 

Teşekkür ederim yaşam.

Hamdolsun. 

PS: Sanki kalpten kalbe iletişime geçmişçesine sevgili Mor Alev’imin doğum günümde yer verdiği yazısını da paylaşmak isterim. Farkındalığımızda, niyetimizde yalnız değiliz, kolektiften hepimiz nasibimizi alıyoruz… bilesiniz isterim; https://moralev.com/2022/06/08/melekler-hatirlayanlar-ve-unutanlar/

———————————————————————————————————————————————————————————————–

Dear Life, Universal System,

Today is my birthday and I want to thank you from the bottom of my heart. I would like to express my gratitude for what you have given me, what you have shown, and for the opportunities you have encouraged me to witness. Although I know and feel your greatness deep within me, I bow down for giving me the opportunity to witness the reflection of your magic, for giving me a heart and eyes that can perceive life from a positive perspective. Thanks to you, everyday I humbly remember that I can deepen my belief and respect to your system in every moment.

I am aware that you operate through frequency. I also accept that every experience has a cycle. As above so below. Even if I don’t see it, in every storm there is a shining sun behind the clouds. And just like that, beyond all the teachings, patterns and judgments there is a shining part of the system in me, and in each one of us, waiting to be remembered and explored. Unfortunately, this piece, which wants us to glance back at itself and remember its existence can, in some stories and spirits – complete its cycle without seeing the eternal beauty behind those clouds. It clings to the anger, grudge and harmful narrative in its own being, until its very last breath. 

I do not take it for granted that each of us has our individual choices and free will. It is our choice to see virtue at all times, even when that seems impossible. I prefer to soften my own patterns, expand my perceptions, and  awaken to the illusion. In doing so, I send strength to those lacking the courage to wake up, to unite with their souls.

I am grateful to have a community that sees beyond what the majority of people foresee and expect. Thank you to all those beings in this life who choose to open their eyes and hearts to the creation. More of us are seeking to develop the courage to look at the absolute truth, master their ego, and surrender to the light. I am ever grateful to witness these moments, which reinforce my belief in life, the system and creation, every day as I choose turn my gaze towards them. My hands meet in front my chest with gratitude and I respectfully bow my head to the spirit before me. Together we celebrate the steps our souls have chosen to take, further deepening the belief in the power of life. As I witness a cycle closing, I feel the excitement and hope for the brand new journey that will emerge.

During my 48 years in this form, I have worked with great intention to educate myself to see the grace in all that is happening. To accept life as it is. Thankfully, life has given me and my loved ones the opportunity to experience a beautiful life and the choice to complete and transform our cycles of our evolutionary journey. Life is an unfolding story. It continues to serve our awakening with its functioning. I am grateful that it has always approached me with compassion. It gave me the desire and courage to make sense of that is happening. It gave me an inner belief to the growth and transformation of my soul, which was embodied as Eda in this tiny body. Thanks to life and the universal system I felt the strength to have the courage to exist as myself.

I am grateful to creation for giving me the opportunity to serve the collective as I AM in this body, at this specific time, in the midst of this collective transformation, on this precious land that I was born into. As we witness the sacred miracle of creation, I feel that we – as humanity – have the opportunity to realize even the most utopian options within the quantum realm.  This awareness imposes an amazing responsibility on each one of us. And I accept my responsibility with all my heart and being.

On this precious day that marks the date my soul chose to enter the worldly plane again, I wish that I will always remember that I am the light. I choose to nurture my  inner peace and devote my remaining time in this body, on this planet, to the further awakening of myself to serve the collective and contribute to the whole. I offer selfless service and collaboration with the gifts and talents I have in me. I am anxiously waiting for the next phase of our humanity to emerge.

Age 48. In the new reality, it’s not even halfway through. If the system permits, I have much life ahead waiting for me to explore. As I live and flow in the moment with excitement, hope and faith, I intend to enjoy the next 48 years to the full. To breathe new life into me. To transform and be transformed.

Thank you life.

Hamdolsun. 


Artık hiç birimiz aynı insan değiliz…


Geçtiğimiz 3 senenin izine baktığımızda, 2019’da bizler, hepimiz, bambaşka varlıklardık. İşleyişimiz, zaman ve yaşam algımız, değerlerimiz, ilişkilerimiz, akışımız… kısacası var oluşumuz dönüştü
 
2019 yılında yılbaşına dostlarımızla, keyifle, müzikle, ateşle, resimle, kalpten bağlarla girmiştik. O yıl Joint Idea Arnavutköy ve Kanyon mekanlarımız yaşamdaydı, toplantılar yüz yüzeydi, eğitimler, jam sessionlar, sohbetler devam ediyordu. Katkısına inandığımız içerikleri, değerlerine inandığımız kuruluşları evimizde ağırlamaya ve umut olmaya devam ediyorduk. Yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerimiz hala yaşamdaydı, dünya çapındaki Candaşlarımız, işbirlikçilerimiz ile yüz yüze birlikteliklerimiz hala gündemimizdeydi.  Doğum günleri, bayramlar yüz yüzeydi ve herkes birbirine sarılıyor, gönül rahatlığı ile öpüyordu. Bazı sevdiklerimizle daha veda vakti gelmemişti, hala hayattaydılar. Ve bazı yeğenler, kuzenler, torunlar, evlatlar daha doğmamışlardı. Çocuklarımız 3 sene daha gençtiler, belirsizlikte büyümek, yaşamın içinde esnemek ne demek daha bilmiyorlardı. Bazılarımız hala evliydik. Tatillere uçakla gidiyorduk. Çoğumuzun evinde hala kedi, köpek yoktu.

Biz Joint Idea olarak o sene Burning Man Türkiye ve Chambers of Beautiful Business’a ev sahipliği yaptık. Antalya’da Corporate Stars’da, Kapadokya’da Tact Agora’da, Lisbon’da House of Beautiful Business’da, Oslo’da Katapult’da, İbiza’da Three Fold’da, İstanbul’da Mindvalley’de, Bonjuk Bay’de sevdiklerimizle buluştuk, sahne aldık, iş birliğimizi derinleştirdik.

2020’ye girerken ise o senenin neler getireceğinden bihaber sevdiklerimizle, dostlarımızla beraberdik. 2020 Ocak aynıda Tact Agora ile bu sefer Mardin ve Göbeklitepe’deydik, Dünya çapından gelen dostlarla çekirdeğinde sevgi ile işleyen bir Dünya’nın var oluşuna dair hayallerimizi ve niyetlerimizi paylaşıp, birbirimizle uyumlanıyorduk. Şubat ayında Mısır’da FreeFlow Nation ile sürdürülebilir sistemler ve insanlığa hizmet eden blockhain yapıları hakkında müzakere edip, değer kattık. Ve yine Şubat ayında sevgili Belçim Bilgin ile Yapı Kredi’nin “Dünya Kadar Sade” içeriğinin yaratımındaydık. 
 
Mart ayı ile ise yaşam değişti. Evlatlarımız yuvalarına döndüler, sokaklar boşaldı, eğitimler ve toplantılar artık çevrimiçindeydi. Köpekleri olmayanın köpeği vardı, evimizin dört duvarı yaşam alanımızdı. Dünya durdu sanki ve hepimiz yıllar boyu koşuşturma içinde yarattığımız iç ve dış gerçekliklerimizle yüzleşmek üzere bir sürece girdik. Ve işte bu süreç, kabul etsek de etmesek de hala devam ediyor. 
 
2020 bizler için evlerimizde olsak da oldukça yoğun bir yıldı. Yaşamın ve normal kabul ettiğimiz işleyişlerin dönüşümüne tanıklık ettiğimiz bu senede Love Mafia Lounge podcasti yaşama geldi, Joint Idea Arnavutköy ve Kanyon kapandı, eşyalar depoya taşındı. Toplantılar, eğitimler, doğum günleri artık onlinedaydı. Yaşam fırsat buldukça ve mümkün olduğunca doğadaydı. Instagram liveler, clubhouselar iletişim aracımızdı. Mayıs’ta Katapult Future Fest onlinedaydı. 21 Haziran’da Türkiye’nin ilk online merkezi olmayan işbirlikçi festivali Uni.verse’e imza attık. Bizler Lovemafia.co online platformunu lanse ederken, Love Mafia üyelerimizde pandeminin etkilerini azaltmak, değer katmak ümidi ile düzenli olarak halka açık, bedava online seanslarla kalpten seslenir haldeydi. 
 
O sene yaşamın izin verdiği ölçüde yazın birlikteliklerimize tekrar alan açmaya başladık ama çok daha seçiciydik gördüğümüz kişiler, gittiğimiz yerler hakkında. Mindvally University online olarak gerçekleşti bu sene ve bizler de Mastermind seanslarında alan tuttuk. Ekim ayında House of Beautiful Business’da onlinedaydı ve bizler Chambers of Beautiful Business’ı İstanbul’da hybrid bir yapıda Bomontiada’da gerçekleştirdik. Aralık ayında ise dünya çapından 6 birey olarak aldığımız inisiyatifle Global Reset Summit’i gerçekleştirdik, ülkemizde faaliyet gösteren Temel İhtiyaç Derneği vasıtasıyla 1,164 kişiye kaynak sağladık. 
 
2021’e yine evlerimizde, çok daha çekirdek bir şekilde girdik. Yaşamın dalgası hala devam ediyor, bilinmezliğin içinde yaşamlarımızda dönüşmesi gerekenlerle vedalaşırken yeniye dair hayallerimizi derinleştiriyorduk. Love Mafia’nın her bir bireyi bu global dönüşümden kendi payını alırken, içeriklerini, söylemlerini, yaşam algılarını derinleştirmeye devam ediyordu ve kurumsal yolculuklar da dönüşüyordu. Love Mafia ile halka açık düzenlediğimiz Dönüşüm Yolcukları keyifle değer katıyordu.
 
Gönüller iyice doğayı özler, doğaya çıkmak ister hale gelmişti ama bu sefer de seller basıyor, yangınlar çıkıyordu. Adeta doğa bizim özenimize dikkatini çekmek için çırpınıyordu. Ülke olarak birbirimizin yaralarını sarmak, şifa olmak üzere seferber olduğumuz o yaz işte 2021 yazıydı. Pandemi sürecinde dahil olduğumuz, dünya çapında dostlar edindiğimiz Corporate Unplugged ile birlikteliğimiz Eylül ayındaydı. Sonbaharda, Tact Agora’nın yaşama geçirdiği Holist’e değer katmak üzere 43 kişi ile derin çalışmalara başladık. Kasım ayında başladığımız Bubbles programında 10 kişiyle kişisel hikayelerimizden kolektif hikayelerimize yelken açtık. 
 
Ve bugün 2022’nin il ayındayız. Hala ilk günki kadar bilinmezin içerisindeyiz. Tek fark artık mümkün olduğunu biliyoruz. Değişim kaçınılmaz ve uyanışa geçenler olarak eski normal diye birşeyin var olmadığını biliyoruz. Yepyeni bir gerçekliğin birlikte tasarlandığında mümkün olabileceğini biliyoruz. 6 senelik deneysel yolculuğumuzda deneyimlediklerimiz, öğrendiklerimiz, dahil olduğumuz işbirliklikleri ve parçası olduğumuz sosyal kabileler bizim ilk günki inancımızı ve ümidimizi pekiştirmeye devam ediyor. 

Tüm bu kazanımlarımız söylemimizde ve sunduğumuz içeriklerde daha cesur olmamıza vesile oldu. Bugün Joint Idea’nın kurumsal eğitim platformu Life Works Labs olarak, eğitmen sosyal kabilemiz Love Mafia’mız ve dünya çapındaki iş birlikçilerimiz ile sizlerin önüne yepyeni içerikler ve yolculuklar ile çıkmaya hazırız.

Dönüşümün birlikte birlik bilincinde mümkün olacağına inancımızla,


2022

(scroll down for English version)

Birbirinden ilginç, sarsıcı iki yılın ardından yeni bir yıla giriş yapıyoruz. 

2020 bilinmeze yelken açmamıza, kitlesel dönüşüme vesile olurken, kendi içimize ve dışımıza baktığımız, yönümüzü değerlendirdiğimiz, hizmet etmeyenleri elediğimiz, topluma değer katma niyetimizi derinleştirdiğimiz bir yıl oldu.

2021 ise sanki inişleri ve çıkışları, belirsizlikleri ile hızlıca, göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Bireysel yaşamımızdaki dönüşümü değerlendirmemize ve sindirmemize vesile olurken belki de yeniye dair hayallerimizi ve umutlarımızı şekillendirmemize alan tanıdı. Ama sanki bir yöne gidiyormuşuz gibi gözükse de adeta bir bekleme odasında olaylara tanıklık ettiğimiz, erdemle çözülmesini beklediğimiz, üst bilincin herkesin içinde uyanmasını ümit ettiğimiz bir süreç oldu. Hizmet etmeyenlerin sevgi ve şefkatle dönüşmesini dilesek de uyanmayı, sevgiyi, erdemi kabul etmekte zorlanan veya tercih etmeyenlerin de varlığını kabul etmemiz gerekti. Sanırım bu da en büyük hayal kırıklığı oldu. 2020 gibi sarsıcı ve uyandırıcı bir senenin akabinde eminim hepimiz güncel gerçekliğimizde, ilişkilerimizde, kurumlarımızın işleyişinde kökten ve kalıcı iyileşmeler ve çözülmeler görmeyi arzu ediyorduk. Biraz da sabırsızdı içimiz belki, gereken dönüşümün fiziksel yankılarına tanıklık etmeyi arzu ediyorduk. Ve fakat, öyle olmadı. Telefonlarımıza dönük yaşamlarımızda dünyada distopik senaryoların yaşam bulmasına tanıklık etmeye devam ettik.

Evet yaşadığımız dünya, gerçekliği tecrübe ettiğimiz bu boyut, dualite üzerine kurulu. Yaşam gece ve gündüz, yin ve yang, dişil ve eril, yaz ve kış gibi birbirinin zıttı olan enerjilerin ahengi ile vuku buluyor. Ve uyanış arttıkça karanlık da daha derin yaşam buluyor. Uyanışın gerçekleşmekte olduğu tartışılmaz, ben kendi bedenimde hissediyorsam bunu, eminim sizlerde kendi yaşamlarınızda tecrübe ediyorsunuzdur. Terimlerin eridiğini gözlemliyorum içimde. Her terim şekil değiştiriyor, yüklenmiş olan kalıplardan arınıyor adeta. Kolay olmuyor tabi. Öylesine koşullandırılmışız ki, alıştığımız, sorgusuz sualsiz onayladığımız sistemlerin, inanışların, işleyişlerin dönüşümüne de çoğumuz direnç gösteriyoruz. İşlemediğini bile bile, böyle geldi böyle gider edasıyla sımsıkı tutunduğumuz sistemlerle veda sürecini uzatıyoruz adeta. O çok değer verdiğimiz zihnimizin dönüşümü anlamlandırmasını beklersek daha çok işimiz var gibi gelse de içimiz, yaratanla bağda olan ruhumuz, değişimin ve dönüşümün kaçınılmaz olduğunu da biliyor. Ve böyle gidersek değerlerinden arınmış, robot gibi işleyen, yaşamdan aldığı şevki sanal dünyada deneyimleyen insanlar olacağımız da kaçınılmaz. Ve işte o noktada, illüzyonun ötesine geçtiğimizde ise elimizde ölmek üzere olan bir gezegen ile yüzleşmek durumunda kalacağız. 

Bu sıralar vizyona giren “Don’t Look Up”ın da ana teması ile seslenmek istiyorum bu yıl bitmeden. Lütfen yukarı bakalım. Gözlerimizi telefonlarımızdan, bilgisayarımızdan, Metaverse’den kaldıralım ve birbirimizin gözlerinin içine bakalım, sevdiklerimize sarılalım, doğaya çıkalım. Eğer yaşam imkan veriyorsa gökyüzüne bakalım ve hatırlayalım. Uçsuz bucaksız uzayda yer alan gezegenlerden birinde nefes alıp veren minicik varlıklar olduğumuzu anımsayalım. O şahlanarak kükreyen, “ben” diyen egomuzu kendi kabına geri sokalım. Ve dönüp içinde yaşamakta olduğumuz mucizeye hayranlıkla bakalım. Hasbel kader hala bir meteorun çarpmadığı bu gezegende, sayılı günler yaşayan varlıklar olduğumuzu anımsayalım. Uzaydan bakıldığına BİR tane gezegende yaşayan ekosistemin parçası olduğumuzu ve içinde yaşamakta olduğumuz işleyişin, gerçekliğin bizim umursuzca peki dediğimiz insan yapımı bir sistem olduğunu lütfen unutmayalım.  

Bugün iç gözümüzü kendimizin ötesine çevirelim lütfen. Eğer 2021’den 2022’ye 1 gecede geçebiliyorsak, bu gece niyetlerimizi bütünün hayrı için, bu kıymetli gezegenimizin bolluk ve bereketle gelişmesi için koyalım. Yeniye alan açalım içimizde, koşullanmalarımız ve kalıplarımızın ötesinde yepyeni bir gerçekliğin birlikte, gönül ve iş birliği ile yaşama gelebileceğine dair inancımızla adım atalım yeni yıla. Ve bekleme odasından çıkalım, kafamızı telefonlarımızdan kaldıralım, yaratımına inandığımız ferah, adil, bereketli, huzurlu, esenlik dolu yepyeni bir geleceğin inşasına başlayalım. 

2022 numerolojik olarak 6 rakamına denk geliyor ve 6 koşulsuz sevgiyi temsil ediyor. Böylesine özel bir yılın kendini gerçekleştirmesi ise bu Dünyadaki en büyük teknoloji olan, yaratıcının yaratım gücünü barındıran biz insanlara kalıyor. Bu büyük sorumluluğu almaya hazır mısınız? Hadi o zaman. 

Yenin en güzel hayallerimizin bile ötesinde olması dileklerimle, 

Sevgiyle sevgide kalın. 

(Scroll down for English version)

English version

After two rather unique and shocking years, we are entering a new year.

As we sail into the unknown and lead to mass transformation, 2020 has been a year in which we have looked inside and outside of ourselves, evaluated our direction, eliminated those who do not serve us anymore, and deepened our intentions to add value to the collective.

2021, on the other hand, seems to have passed quickly, in the blink of an eye, with its ups and downs and uncertainties. While it served us to evaluate and digest the transformation in our individual lives, it perhaps gave us the space we needed to shape our dreams and hopes for the new. But even though it seemed like we were going in one direction, it was a process of witnessing the events in a waiting room, waiting for the transformations to be resolved with virtue, and hoping that the higher consciousness would awaken in everyone. Although we wished for those who do not serve to be transformed with love and compassion, we also had to accept the existence of those who had difficulty to (or do not prefer to) wake up to love and virtue. I think this was the biggest disappointment. After a shocking and awakening year like 2020, I am sure we all wanted to see radical and permanent improvements and resolutions in our current reality, in our relationships, and in the functioning of our institutions. Maybe we were a little impatient, wishing to witness the physical repercussions of the required transformation. And yet, that didn’t happen. We continued to witness dystopian scenarios coming to life in our world through our phones.

Yes, the world we live in, this dimension where we experience as reality, is based on duality. Life manifests with the harmony of opposite energies such as night and day, yin and yang, feminine and masculine. And the greater the awakening, the deeper the darkness comes to life. It is indisputable that the awakening is taking place. If I am feeling it in my own body, I am sure you are experiencing it in your own lives as well. I observe the terms melting inside me. Each term is changing shape, almost getting rid of the learned meanings and conditionings. It’s not easy, of course. We are so conditioned that most of us resist the transformation of the systems, beliefs and processes that we are accustomed to and approved of without questionining. Although we know that they no longer serve our creation, we are prolonging the farewell to the old systems that we hold on to so dearly. However, we can no longer wait for our highly valued mind to make sense of this transformation. Our inner spirit which is in connection with the creator, also knows this change and transformation is inevitable. And if we go on like this, we will become these empty vessels operating like robots, experiencing the enthusiasm for life in the virtual world. And when we raise our heads from our phones, we will then realize that we have dying planet in our hands seeking our attention.

Before we end this year, I would like to refer to “Don’t Look Up”, which was released recently. Please let’s look up. Let’s lift our eyes from our phones, computers, Metaverse and look into each other’s eyes, hug our loved ones, and go out into the nature. If life allows, let’s look up at the sky and remember. Let’s remember that we are tiny creatures breathing on ONE of the planets in the vast universe. Let’s put that prancing and roaring ego back in its own container. And let’s turn our gaze to the creation and admire the miracle we live in. Let’s remember that we are beings with counted days on this precious planet, which miraculously has not been hit by a meteor yet. Let’s not forget that we are part of the ecosystem that lives on ONE planet when viewed from the outer-space. And that the reality and the way we function is a man-made system that we carelessly obey.

Let’s turn our inner eye beyond ourselves today, please. If it’s possible to pass from 2021 to 2022 in one night, let’s put our intentions tonight for the sake of the whole, for this precious planet to thrive with abundance and abundance. Let’s make room for the new. Let’s step into this new year with a belief that a brand new reality beyond our conditionings and patterns is possible once we collaborate with our heart and mind coherence. And let’s get out of the waiting room, lift our heads from our phones, and start the construction of a brand new future that is fair, fruitful, peaceful, sustainable for all.

2022 numerologicaly corresponds to the number 6 and 6 represents unconditional love. The realization of this special year is left to us as humans, who are the greatest technology in this world with capability of the creative power of the creator. Are you ready to take on this great responsibility? Let’s embark into 2022 then.

I wish the new to manifest beyond even our most beautiful dreams,

Stay in love with love.


Öğretmenler Günü

Öğretmen kavramı hep çok ulvi bir kavram oldu benim için. Nedense hep kendimden öte değerlendirdiğim bir kavram olmuş. 

Yoga TTC’mi bitirip, Cihangir Yoga’da ilk staj derslerimi vermeye başladığımda öğrencilerimin bana “hocam” diye hitap ettiğini duyduğumda ne şaşırmıştım. O öğretilmiş alçak gönüllü ses “estağfurullah” demişti içimden. Ben kim hoca olmak kim. Akabinde Joint Idea ile başlayan yolculuğumda sahne aldıkça, kurumlara alan tuttukça ve seslendikçe sanırım içimdeki bu seste, aynı yaşamın kendisi, gibi adım adım dönüşmeye başladı. 

Yaşamımda bana dokunmuş öğretmenlerimi düşünmeye başladım. Aktarılan bilgilerin ötesinde erdemi ve şefkatli enerjisi ile alan tutan, bana potansiyelimi ve ona ulaşabilme yetkinliğimi anımsatan insanların bana dokunduğunu, bana gerçek anlamda öğretmenlik yaptığını fark ettim. Öreten de öte eğiten kişiler olduğunu fark ettim.  

Öğretmen kelimesi de bu farkındalık ile şekil değiştirdi işte, belki de öğretilmiş anlamın ötesinde, gerçek anlamına erişti içimde. Toplumu değiştirmeye, geliştirmeye niyet etmiş olmak demek. İnsanlara merakı ve hayalin gücünü anımsatan, ol’mak üzere geldikleri varlığı yakalayabilmeleri, kendi içsel yetkinliklerinin farkına varabilmeleri ve bu yolda hevesle yol alabilmeleri için ışık olan varlık aslında öğretmen. Öğretenden öte, öğretmek istediklerini kendi bedeninde, yaşam algısında ve yaşamsal tepkilerinde yaşama geçirmiş olan. Örnek olan. İlham olan. Ümit olan. Unutulmayan ve saygıyla anılan. Kendi üstel insanlığımızı bizlere anımsatan ve onu yakalamamız için bizlere sabırla, inançla, güvenle destek olan demek. 

Ve bugün hala öğretmen kelimesini tam üstüme giymekte dirensem de öğretmen kelimesi ile eşleştirdiğim olguları her gün, her an hayatımda yaşama geçirmeye niyet ettiğimi, bu yolda emek verdiğimi ve Love Mafia ile bu kavramın erdeminin ışığı altında yol aldığımı biliyorum. Örnek olabilecek bir insanın erdemini yaşama geçirmek meşakkatli bir iş. Ve bu yolda emek veren öğretmenlerimizin her birinin yaşam amacı karşısında saygı ile eğiliyorum. Konumuz bu iken, okullardaki eğitmenlerimizin ötesinde bizlere yaşamdaki erdemleri, vizyonları, cesaretleri ile örnek olmuş Atatürk, Florence Nightingale, Buddha, Mevlâna, Mahatma Gandhi ve daha niceleri gibi toplumları sevgi ve inançla yönlendirmiş ruhlara da minnetlerimi sunmak istiyorum. 

Benim kişisel gelişim yolundaki rehberlerime, hocalarıma, dostlarıma, yol arkadaşlarıma gönülden teşekkür ediyorum. Ve her şeyden öte, bu yolda çağrımızı duyup bizlerle yürümeye niyet etmiş tüm Love Mafia üyelerimize sımsıkı sarılıyorum. İyi ki varsınız, birlikte çok güzeliz. Sizlerle dönüşüme değer katmak bir gurur benim için. HEPİMİZİN öğretmenler günü kutlu olsun.  


I am calling out to you from the middle of this magnificent universe

I am calling out to you from the middle of this magnificent universe. Anatolia; the heart of our human civilization on this planet called earth. It’s the land where humans have decided to settle down and live as communities. This fertile land has hosted many civilizations and witnessed human evolution. This is the land of the Gods, of Kings and Queens, of East and West, of life. 

These lands that hosted humanity’s history is on fire right now. 38 provinces of this precious land is burning in 163 locations

Today is not the day to think about who caused it. Is it God? Is it the nature yearning for our recognition, attention, and love? Is it the negligence of our governments? Is it terrorism? Today is no further the day to ask the question of “Who?”. Because, honestly, we don’t know anything. I am at a point that, if someone comes with a match in their hand and says they have lit the fire, I wouldn’t believe them. 

I am at the verge of no belief and pure belief. I don’t believe in politicians, countries, religions, or even information. I believe that everything and everyone perceives life from their perception and their human algorithm. Everything is biased and we are all very far away from knowing the TRUTH. I trust no information but that of the creation. 

And that makes me a believer. I believe that creation is magical and mystical. I believe there are no mistakes in the universe, and everything has its place. I believe we are ever-evolving beings and right now we are the at the critical pint of our awakening. I believe in the comprehensive God particle within each one of us. I believe in love. 

So, why, and how we are here today is not relevant anymore. What is done is done. Our negligence, obedience, acceptance is history today. We may have to gaze back to this history once again soon enough to redefine the terms and create a new existence; hopefully with a higher, oneness consciousness. But today is the day that we unite not divide, it’s the day to take over individual responsibility to contribute and regenerate. It’s the day to celebrate our ONE humanity and nurture our common planet. 

This is our home. There is no other. And if there was, honestly, I would have chosen to live on this one. We live and breathe in heaven.

This planet and the way we choose to live on this planet proves us that heaven and earth are here, on this planet, today. If we nurture hate, greed, hunger, and separation … then life presents us that version of itself. And believe me, in this version, life is hell. Or we can perceive life as growth, of expansion, of regeneration and love. Then life, although in the middle of hell, becomes magical. 

Today, within a burning country, through my human algorithm, I am witnessing unitedness, affection, compassion, collaboration, mobilization, and persistence. I see heaven and hell fighting to win a battle. This is the battle of our humanity awakening. 

Today, I kindly ask you to land a hand. To own your citizenship of this World not only in your words but also in your actions, to help fellow earthlings save this planet we all call home. 

Today is the day to unite. To help. To build. Please support İhtiyaç Haritası and #onesupportonenest campaign for us to create funds to regenerate our villages, farms, and our nature. We can only do this TOGETHER

Thank you.  

✨ Let’s unite for those who have lost their homes, jobs, schools and livelihoods as a result of the ongoing fires all around Turkey. With “One Support One Nest” campaign we will restore the living conditions and provide livelihoods for those who are in need.

✨It’s up to us to regerate life!

🔗 www.birdestekbiryuva.com

#birdestekbiryuva #ihtiyaçharitası


Bu muhteşem evrenin tam ortasından sesleniyorum sana

Bu muhteşem evrenin tam ortasından sana sesleniyorum. Anadolu; dünya denen bu gezegende insan uygarlığımızın kalbi. İnsanların yerleşmeye ve topluluklar halinde yaşamaya karar verdiği topraklar. Bu bereketli topraklar birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve insanın evrimine tanıklık etmiş. Burası Tanrıların, Kralların ve Kraliçelerin, Doğunun ve Batının, hayatın yeşerdiği topraklar.
 
İnsanlık tarihine ev sahipliği yapan bu topraklar şu anda alev alev yanıyor. Gerçekliğimiz 38 ilde 163 yangın ile şekilleniyor. 
 
Bugün buna kimin sebep olduğunu düşünmenin günü değil. Yaratan mı? İlgimize, özenimize, sevgimize özlem duyan doğa mı? Devletlerimizin ihmali mi? Terör mü? Bugün artık “Kim?” sorusunu sormanın günü değil. Çünkü dürüst olmak gerekirse, hiçbir şey bilmiyoruz. Öyle bir noktadayım ki, biri elinde kibritle gelip ateşi yaktığını söylese, ona da inanmayacağım.
 
İnançsızlık ile saf inancın eşiğindeyim. Politikacılara, ülkelere, dinlere veya bilgiye inanmıyorum. Her şeyin ve herkesin hayatı kendi algılarından ve insan algoritmalarından algıladığına inanıyorum. Her şey taraflı ve hepimiz GERÇEĞİ bilmekten çok uzağız. Ve ben, yaratılışın bilgisinden başka hiçbir bilgiye güvenmiyorum.
 
Ve bu beni inançlı yapıyor. Yaratılışın büyülü ve mistik olduğuna inanıyorum. Evrende hata olmadığına ve her şeyin bir yeri olduğuna inanıyorum. Sürekli gelişen varlıklar olduğumuza ve şu anda uyanışımız için kritik bir noktada olduğumuza inanıyorum. Her birimizin içindeki kapsayıcı yaratanın parçalarına inanıyorum. Sevgiye inanıyorum.
 
O halde bugün neden ve nasıl burada olduğumuz artık önemli değil. Olan oldu. İhmalimiz, itaatimiz, kabulümüz bugün tarih oldu. Yakın zamanda, terimleri yeniden tanımlamak ve yeni bir varoluş tasarlamak için tarihe bir kez daha bakmamız gerekecektir. Ve umarım o gün çok daha yüksek bir birlik bilinciyle bakabilecek halde oluruz. Ama bugün bölünme değil birlik olma zamanı, katkıda bulunma ve yenilenme sorumluluğunu bireysel olarak üstlenme zamanı. BİRlik içinde insanlığımızı kutlamanın ve ortak gezegenimizi beslemenin zamanı
 
Burası bizim evimiz. Başka yuvamız yok. Ve eğer olsaydı, dürüst olmak gerekirse, ben yine bu gezegende yaşamayı seçerdim. Cennette yaşıyor ve nefes alıyoruz.
 
Bu gezegen ve bu gezegende yaşamayı seçtiğimiz şekil bize cennetin ve cehennemin bugün burada, bu gezegende olduğunu kanıtlıyor. Nefreti, açgözlülüğü, açlığı ve ayrılığı beslersek… o zaman hayat bize kendisinin bu versiyonunu sunuyor. Ve inan bana, bu versiyonda hayat gerçekten cehennem oluyor. Ya da yaşamı büyüme, genişleme, yenilenme ve sevgi olarak algılayabiliriz. O zaman hayat, cehennemin ortasında olmasına rağmen büyülü bir hale geliyor.
 
Bugün yanan bir ülkede, insani algoritmam aracılığıyla birlik, sevgi, şefkat, işbirliği, seferberlik ve dirayete tanık oluyorum. Cennet ve cehennemin savaşına tanıklık ediyorum. Bu, insanlığımızın uyanış savaşıdır.
 
Bugün sizden bir el uzatmanızı rica ediyorum. Dünya vatandaşlığınızı yalnızca sözlerinizle değil, aynı zamanda eylemlerinizle de sahip çıkmanızı, hepimizin yuva dediğimiz bu gezegeni hep birlikte kurtarmamıza yardımcı olmanızı rica ediyorum.
 
Bugün birlik olma günü. Yardım etmek. İnşa etmek. Köylerimizi, çiftliklerimizi ve doğamızı yenilemek için kaynak yaratma günü. Ben insan algoritmasının gücüne inanıyorum ve Joint Idea’da çıktığımız yolculuk bizleri ülkemize ve dünyamıza derinden değer katma kaygısında olan kişilerle, organizasyonlarla, kuruluşlarla ve sosyal kabileler ile bir araya getirdi. Bu dönemde gerçekten değer katmamıza vesile olacak bir kurum arayışında iken ise Adım Adım’ın kurucularından sevgili Itır Erhat ve İhtiyaç Haritası platformunun kurucularından Mert Fırat’ın vesilesi ile bugün sizleri, bu dönemde ihtiyacımız olan desteği sunabileceğine inandığım  İhtiyaç Haritası’nın #birdestekbiryuva kampanyasını desteklemeye davet etmek istiyorum. Bunu ancak BİRLİKTE yapabiliriz.
 
Teşekkürler.

✨ Türkiye’nin dört bir yanında devam eden yangınlar sonucu evini, işini, okulunu, geçim kaynaklarını kaybedenler için bir aradayız. ‘Bir Destek, Bir Yuva’ ile yaşam koşullarının yeniden kurulmasını ve geçim kaynaklarını sağlayacağız.

📍Siz de bireysel veya kurumsal destek olmak isterseniz #BirDestekBirYuva web sitesinden destek olabilirsiniz.

✨Hayatı yeniden yeşertmek elimizde!

🔗 www.birdestekbiryuva.com

#birdestekbiryuva #ihtiyaçharitası