Sevgili dostlar,
Bu kutsal topraklarda yaşayan bizler gibi bende uzun bir bayram ve akabinde yaz rehavetinin içinde bu satırları yazmaya başladım. Niyetim, son 3 senedir yapmakta olduğum gibi, ülkemizin eşsiz Ege kıyılarında iken içimde uyananlara tanıklık etmek ve kolektife şifa olması niyeti ile sizlere ulaştırmaktı.
Normalde kelimeler hızlıca dökülür benden. Kelimelerimden öte içimde uyananların yarattığı hislerin ve farkındalığın ulaşmasına niyet ederek, gelenin bana ve benden ötesine şifa olacağına ümidimle hızla paylaşırım dökülenleri. Bu dolunay ve onu izleyen yeni ay döngüsünde içimde uyananları bir nebze daha derin bir gönül gözü ile anlamlandırma ihtiyacında olduğumu hissettim, normalde içimde var olduğunu bile bilmediğim bir sabır sürecine girdim.
İşte bu içsel sorgulama ve yüzleşme sürecinde, geçmiş jenerasyonlar tarafından imkansız diye nitelendirilenin yaşamda vuku bulması ümidi ile çıkmış olduğumuz yolculuğumuzu bile sorguladığım dönemler oldu. Şükür ki akıntıya karşı kürek çekerken sevgili Love Mafia uzmanlarımız ve dünya çapında aynı amaca birlikte katkı sağladığımız diğer sosyal kabilelerimizin varlığı yaşadıklarımızda ve sorguladıklarımızda yalnız olmadığımızı her an derinden hissettirdi bizlere. Evet süreç belki hepimizin beklediği ve ümit ettiğinden daha yavaş gelişiyor gibi gözüküyor olabilir ama yine de ülkemizde belki asla gerçekleşmeyeceğini düşündüğüm açılımlara da tanıklık ediyoruz. Materyal gerçeklik bizlere gidişatın vehametini fısıldamaya, içimizdeki endişeyi ve pesimist bakış açısını beslemeye devam ederken, Love Mafia olarak bizler vazifeye çıkmış bir kulun bilinci ve inancı ile “başka bir dünya mümkün”ü fısıldamaya devam ediyoruz. Bu derin inançta çoğunlukla kalabilmemizde yegane aracımızın ise bizlere öğretilenleri sorgulamak ve hafızayı bırakmak olduğunu biliyoruz.
Yaşamı doygun yaşamanın anahtarı, hepimizin en zorlandığı konu olan, önyargılarımızı kırmamızdan geçiyor. İyi ve kötü zihnimizdeki düşüncelerin ve hafızamınızın yarattığı bir yanılsama, bizlere öğretilen yargılar doğrultusunda zihnimizin yarattığı bir illüzyon aslında. Bir illüzyon çünkü kendi bakış açımızın yaşamdaki yansımasını algılıyoruz sadece ve beklentilerimizi de bu doğrultuda şekillendiriyoruz. Gözlerimizle görebildiğimizi farz ettiğimiz olaylara dair zihinsel yarattığımız hikayeler akabinde içimizde uyanan, kendi yargılarını haklı çıkarmaya çalışan fikirlerimiz bizlerin yarattığı bir illüzyon.
İllüzyondan çıkmak ise yaşam olarak tecrübe etmekte olduğumuz bu okulu sadece deneyim, öğrenme ve gelişme yolculuğu olduğu bilinci ile değerlendirdiğimizde mümkün oluyor. Zorlayıcı bir tecrübe yaşadık, ön yargılarımızı kıramadık ve dersimizi öğrenemedik mi? O zaman yaşam bizlere, tekamül sürecimizi gerçekleştirmemiz adına daha güçlü bir dersle geliyor. Yaşamın en büyük amacı ve niyeti yaşam. Ve yaşamı ancak tecrübelerimizle deneyimleyebiliyoruz, ilişkilerimizle ve verdiğimiz tepkilerimizle de kendimizi daha iyi tanıma imkanı ediniyoruz. Olabileceklerden korkup yaşama cesaretle adım atmadığımızda hem kendimizi teğet geçiyoruz, hem de illüzyonda kalarak yaşamı dolu dolu yaşama imkanından kendimizi alıkoyuyoruz. Ölümlü olduğumuz gerçekliğini bir kere kabul ettiğimizde ise doğumda aldığımız ve ölüm esnasında verdiğimiz o iki nefes arasındaki vakti neşe, keyif ve coşku ile geçirmek için elimizden geleni yapmaya başlıyoruz.
Benim bireysel olarak geçmekte olduğum bu süreçte yalnız olmadığımı biliyorum. Kolektifte gerçekleşmekte olan bu açılımdan hepimiz payemizi alıyoruz. Hızına tanıklık etmekte olduğumuz kolektif değişim ve dönüşüm döneminde kendimizden başlayarak yaşama yeni başlayan zihniyeti ile bakmamız gerektiğinin farkındalığı ile hepimiz kalıplarımızdan ve yargılarımızdan arınma yolculuğundayız. Hepimiz için zorlayıcı olan bu süreçte içsel direncimizle ve “comfort zone” diye nitelendirilen rahatlık alanımızla yüzleşmemiz gerekiyor.
Kolektifte gerçekleşmekte olan bu dönüşümü Türk film sektöründe bile deneyimleme imkanı ediniyoruz. Gözle görünenin ötesinde vuku bulan bir gerçekliğe dair başka bir olasılık göz kırpıyor bizlere. Netflix’de yayınlanan;
- Aşkın Kıyameti’nde (Doom of Love) bu topraklarda gerçekleşen bir inzivayı izledik hep beraber. İlk defa kolektife kendi lisanımızda ulaşan bir filmde yargısız bir şekilde yoga, meditasyon ve mantraları gördük ekranlarımızda.
- Zeytin Ağacı’nda (Another Self) atalarımızdan gelen hikayelerin bizlerin duygusal bedenimizde yarattığı yaralara ve Aile Konstelasyonu “Family Constellation” gibi kıymetli içsel uygulamaların döngüleri dönüştürme yetisini bizlere teslim ettiğine kolektif olarak tanıklık ettik.
Dileğim o ki, bu yeni yapımlar dünyanın bilincinde sıçramaya vesile olsun, yıllardır birikmiş olan ön yargılar kırılsın, mesafeler kapansın, gönüller kavuşsun. Ve bu kavuşma ilk bizlerin gelmeyi tercih ettiğimiz ve bizlere yaşam veren anne ve babamızla başlasın. Biz, doğduğumuz bu topraklarda, tanrısallaştırılmış ebeveyn modeli ile büyütüldük. Ne yazık ki, kendilerini ulvi niteliklere sahip bir varlık olarak göstermeye ve konumlandırmaya kodlanmış bu geçmiş jenerasyonların hikayelerine dair çok az bilgi var elimizde. Özellikle ben ve benden önceki jenerasyonlar olarak bizler ebeveynlerimizi neredeyse hiç tanımıyor, kendi yaptığımız yüzeysel araştırmalarla onların gerçekliklerine anlam vermeye çalışıyoruz.
İlk aşklarını, gönül kırklıklarını, kırgınlıklarını, hayal kırıklıklarını, kırılganlıklarını… kısacası gerçeklerini bilmediğimiz, dinlemediğimiz bizlere yaşam veren bu kişileri anlamayı beceremiyoruz. Resmi bütünsel görüp onları kendi kaplarında değerlendiremiyor, kendi yargılarımız, hafızamız, anılarımız dahilinde algılamaya çalışıyoruz. Anne babalarımız ve atalarımızın yolculuklarını bütün gerçeklikleri ile bilmediğimizde ise kendi döngülerimizi aşamıyor, bizlere yüklenen yargıları kırıp yaşamda kendimizi özgürce, bütünümüzü severek ve kabul ederek gerçekleştiremiyoruz. Halbuki yaşam bizlerden kırılgan olmamızı bekliyor. Kırılganlıklarımızı kucakladığımızda ve kendi şeffaflığımıza izin verdiğimizde ise kalbimizde büyük bir açılım oluyor, öteki diye nitelendirdiğimizi bütünsel varlığı ile hissetme imkanı ediniyoruz. Böylece yaşamın hazinesini ve mucizelerini tecrübe edebiliyoruz.
Biliyorum ki bizlerin ebeveynlerinden bu netlikte, kırılganlıkta ve açıklıkta hikayelerini dinleme imkanı edinemeyeceğiz. Ve fakat, gelecek nesilleri bizlerin taşımakta olduğumuz yüklerden alıkoymak istiyorsak, bizlerin de kendi hikayelerimizi tüm gerçekliği ile onlarla paylaşma sorumluluğunu kabul etmemiz gerekiyor. Ve evet, belki de çocuklarımız ile paylaşmak zor gelse de aşklarımızı, gönül kırklıklarımızı, kırgınlıklarımızı, hayal kırıklıklarımızı, kırılganlıklarımızı… kısacası gerçeklerimizi kendileri ile şeffafça paylaşmamız gerekiyor. Ve böylece, onların da bizleri kendi hikayelerimiz dahilinde bütünsel kavramalarına vesile olabilecek ve bu yaşam oyunu içerisinde kendilerini gerçekleştirmelerine imkan sunabileceğiz.
Umuyorum ki bu yeni bilinç seviyesinde, hayat yargılarımızın ötesinde sevdiklerimizle yüzleşme, dinleme, hissetme ve kendi hikayesi dahilinde sevdiğimizi görme imkanı sunsun bizlere. Ve böylece, onlardan fark etmeden aldığımız, bilmediğimiz ve var saydığımız hikayelerinden gelen yükleri bırakalım. Onların kendi hikayeleri ve kodlamaları dahilinde ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını kabul edelim. Bizlerin bu yaşama gelmemize vesile olmuş olan hikayeleri ve tercihleri için onlara teşekkür edelim. Ve unutmayalım ki, atalarımızla yapmaya cesaret edeceğimiz bu şifalandırma bolluk ve bereketin de anahtarı. Belki bu yüzyılda ütopyayı konuşma cesareti göstermemiz de kendimizi şifalandırmaya dair atacağımız cesur adımlardan gelecek.
Önce kendimizi bağışlayalım, hata diye nitelendirdiklerimizin yaşam okulunun tecrübeleri olduğunu kabul edelim. Atlatamadığımız, yargıladığımız olayların bizlerin zihinsel kurgumuz, yarattığımız inanç sistemleri olduğunu fark edelim ve illüzyonu beslemeyi bırakalım. Çözümsüz görünen döngülerin ötesine geçmek için önümüzdekini kendi hikayesi dahilinde değerlendirip, olduğu gibi kabul edelim. Vedalaşalım kırgınlıklarımız ve hayal kırıklıklarımız ile, sonlandıralım bize ağır gelen bu döngüleri.
Özgürleşelim ve işte o noktadan sonra da hadi gelin başka bir var oluş yaratalım bu yerküre üzerinde. Ve unutmayalım ki, dışarıda görmek istediğimiz değişim önce kendimizden başlıyor. Biz değişirsek dünya değişir. Kendi hikayemizi dönüştürmemiz için ise içimize bakmamız, kendimize ayna tutmamız, yargılarımızdan arınmamız ve kendimizi tüm kırılganlıklarımız ile kutlamamız gerekiyor.
İnsan denen en üst teknolojiyi kutlama, hakkını verme ve yaşama gelişini onurlandırma zamanı şimdi.
Sizleri 10 Ağustos Çarşamba günü saat 21:00’de Zoom’da gerçekleştireceğimiz birlikteliğe davet etmek isteriz. Joint Idea & Life Works Labs ve Love Mafia’nın kurucu ortaklarından olan ben (Eda Çarmıklı), Psikoloji Yüksek Lisans programında Aile Konstelasyonu’nu tez konusu edinmiş olan sevgili Love Mafia üyemiz Psikoloji Uzmanı Hande Akın ile bu uygulamaya dair merak ettiğimiz soruları yanıtlayacağız.
Sizleri aramızda görmekten keyif alacağız.