Yeni bir güne uyanmak

Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim, belki hatırlarsınız; yoganın hayatımın merkezinde olduğu bir hayat yaşamaktan çok keyif alıyorum. Sadece fiziksel aktivitesinden bahsetmiyorum, yoganın felsefesini tüm benliğimle yaşamaktan keyif alıyorum. Bilgisini ve öğretisini uygulamaya çalışmaktan da bahsetmiyorum, içselleştirip, özümseyip “o” olmaktan bahsediyorum. Hayatın her anında, her adımında hayata gülümseyerek ve kabul ederek bakmaktan, yarını bilmemenin keyfinden, bu bilinmezlik içinde daha büyük bir sisteme teslim olmaktan ve yarının eninde sonunda mutluluk dolu olacağına gönülden inanmaktan bahsediyorum.

Hayatta, tabi ki düştüğüm, hayal kırıklığına uğradığım, egomun zorlandığı, her şeye küstüğüm, sinirlendiğim anlar oluyor. Hepimiz aynı devinimleri yaşıyoruz aslında. Hepimiz insanız ve öyle ya da böyle benzeri testlerden geçiyoruz hayatta. Ama biliyor musunuz, kendime bu lüksü tanımıyorum, çünkü böyle bir lüksüm yok. Hemen ayağa kalkıp toparlanmalı ve içimde, derinlerde, özümde bildiğim gerçekle önüme bakmak zorunda olduğumu biliyorum. Ben, biz, bazılarımız… çoğumuz, gerçekten çok şanslıyız. Eğer çok büyük travmalar geçirmediysek, akşam soğuk çıtır çıtır yastığımıza kafamızı koyduğumuzda sevdiklerimiz de sağlıklı bir şekilde yataklarına yatmışlar ve nefes alıyorlarsa, sevgi dolu bir evde yaşıyorsak, çocuklarımızın karnı toksa, huzurları yerindeyse, onların geleceği için çoğu insandan daha az endişelenmemiz gerekiyorsa bu dünyada bizimle nefes almakta olan çoğu insandan çok daha şanslı bir konumdayız demektir. Ve biliyor musunuz, işte bu sebeple istemediğimiz, hak etmediğimiz bir hayatı sadece korkularımız yüzünden devam ettirmek lüksüne de sahip değiliz. Biz, her gün bu ayrıcalıklı güzel evrene, içinde yaşadığımız topluma, hayata olumlu enerjiler saçmak zorundayız. Güncel küçük problemlerin üstüne çıkıp tepeden bakabilmeliyiz. Bakamıyorsak da korkusuzca değişimi harekete geçirmeliyiz. Uyuşuk, korkak olma lüksümüz yok. Biz, birçok insandan çok daha şanslıyız demektir ki, bu bize hem çok büyük bir güç, hem de çok büyük sorumluluk yüklemektedir. Sorumluluk ise oldukça basittir… Mutlu olmaktır tek sorumluluğumuz. Mutlu olup, dünyanın dönmesini sağlayan olumlu enerjiyi arttırmaktır bireysel olarak görevimiz. Ülkemizi ve dünyayı değiştirmenin tek yolu budur. Bireysel mutluluk ve tatmin, dünya barışını ve bütünlüğünü de beraberinde getirecektir.

Geçen gün yoga dersinde, çok değer verdiğim hayat öğretmenim Chris Chavez bu konuyu okşadı yine. Dersi “tekrarlar” üzerine kuracağını söylediğinde inanın aklıma gelmemişti bu. Her hareketi en az 17 kere bizlere tekrar ettirirken çoğumuz “of” lamaya başlamıştık. 1-2 defa yapmaya alışıktık ama aynı hareketi defalarca tekrar etmek, hem aynı kasları yormuştu hem de sıkılmıştık. Bu devinim aslında her gün aynı güne uyanmanın bir yansımasıydı adeta. Her gün bir önceki günün başka bir versiyonunu yaşıyoruz aslında. Her gün uyanıyoruz, aynı rutinlerden geçiyoruz bir şekilde ve tekrar yatıyoruz. Her gün aynı şeyleri yapıyoruz. Arada bir sistemin dışına çıktığımızda ise farklılığın, rutini kırıyor olmanın sonucu geçici bir mutluluk ve rahatlama yaşıyoruz ve işte o noktada, evrene tekrar olumlu enerji saçmaya başlıyoruz.

Bir başka şekilde de yaklaşabiliriz aynı güne, her sabah kalktığımızda hayata şöyle bakmayı da tercih edebiliriz. O günü sanki son günümüzcesine minnet ve sevgi dolu, 100%’ümüzü vererek, kendimizin bir önceki gündekinden daha iyi versiyonunu hayata geçirerek, dolu dolu ve gerçekten mutlu yaşamayı seçebiliriz. Her şeyimizi bu gerçek üzerine kurduğumuzda ise değişim hayata geçecektir ve bir yere kaçmaya gerek duymaksızın, sadece o sıradan günü daha gerçek yaşayarak da evrene mutluluk ve o olumlu enerji yi elimizden geldiğince saçıyor olacağız. Hayatta hersey bir tercihtir… Ve nasıl o gün, yoga dersimde, bu farkındalıkla aynı hareketi daha da derinleştirmeye niyet ederek kendimin en iyisini yapmak üzere adım attıysam, hayatta da her gün bu adımı atmak benim tek sorumluluğumdur. Ben bu yolu seçtiğimden beri hayatı daha çok sevmeye ve tüm düşüşlere rağmen daha dolu dolu yaşamaya başladım.

Bu akşam bir film seyretmenizi istiyorum sizden, ismi “$50K And A Call Girl”. Hayat ve sevgi üzerine, umut ve umutsuzluk arasında gecen… gerçek duyguların coşkuyla yaşandığı bir film… Bugün, bu akşam, mümkünse şimdi izleyin.

Ve sizden ufacık bir şey istiyorum… Bugün sevdiklerinize onları sevdiğinizi söyleyin…. Bugün sevdiklerinize uzanın ve sımsıkı sarılın … Uzun zamandır yapmak istediğiniz ve korkularınız yüzünden yapamadığınız bir şey yapın… Korkularınızı göğüsleyin ve içinden geçin… Bakın bakalım ne çıkacak sonuçta, sizden ne kalacak, nasıl yeni bir sen olacaksınız tüm yaşananların sonunda. Sadece şunu unutmayın… eninde sonunda mutlu olacaksınız, teslim edin kendinizi akışa …Dolu dolu yaşayın!

Bosphorus, Istanbul, Turkey

Bosphorus, Istanbul, Turkey

Leave a comment